Dostoyevski'nin olgunluk döneminin en sarsıcı ve psikolojik olarak en yoğun eserlerinden biri olan "Uysal Kız", 1876 yılında "Bir Yazarın Günlüğü" adlı yayınının içinde yayımlanmış bir uzun öyküdür. Yazarın kendisinin "fantastik bir hikâye" olarak nitelendirdiği bu eser, anlatı tekniğiyle dehasını bir kez daha ortaya koyar. Bütün hikâye, karısının intiharının hemen ardından, onun cansız bedeni masanın üzerinde yatarken, isimsiz bir tefecinin zihninde geçen kesintisiz, ateşli ve çelişkili bir monologdan oluşur. Bu anlatıcı, olan biteni anlamlandırmak, "hakikati" bulmak ve en önemlisi kendi vicdanını aklamak için birkaç saat içinde tüm evlilik hayatlarını zihninde yeniden yaşar.
Konu
Hikâyenin anlatıcısı, ordudan onursuz bir şekilde atıldıktan sonra toplumdan kendini soyutlamış, kendi katı ve acımasız mantık "sistemi" içinde yaşayan bir tefecidir. Dükkânına gelen, ailesini geçindirmek için son eşyalarını rehin bırakan on altı yaşındaki yoksul ve "uysal" kızı gördüğünde, ona karşı hem bir acıma hem de bir iktidar hissiyle dolar. Onunla evlenmeye karar verir; ancak bu karar, saf bir sevgiden çok, kendi üstünlüğünü kanıtlayacağı, bu genç ve saf ruhu kendi sistemine göre şekillendireceği bir deney arzusundan kaynaklanır. Evlilikleri, tefecinin kurduğu bir sessizlik tiranlığı üzerine inşa edilir. Karısına karşı mesafeli, sert ve "ağırbaşlı" bir sevgi politikası güder; onun kendisine tapmasını, sevgisini yalvararak istemesini bekler. Ona göre bu, sevginin en asil ve en doğru biçimidir.
Ancak genç kız, başlangıçtaki uysallığının altında onurlu ve isyankâr bir ruh taşımaktadır. Kocasına karşı önce küçük isyanlarla, ardından daha cüretkâr meydan okumalarla başkaldırmaya çalışır. Fakat tefecinin sarsılmaz soğukluğu ve psikolojik baskısı karşısında zamanla direnci kırılır. Kendi içine kapanır ve kocasının sessizliğine, daha derin ve daha umutsuz bir sessizlikle karşılık verir. Bu sessizlik savaşı, evin içinde iki ruh arasında örülen, aşılması imkânsız varoluşsal bir duvara dönüşür. Anlatıcı, karısının bir gece elinde silahla başında beklediği anı fark etse de, bunu bile kendi sisteminin bir zaferi olarak yorumlayarak yüzleşmekten kaçınır. Karısının intiharı, işte bu iletişimsizliğin, ezilen ruhun son çığlığının ve tefecinin kurduğu ahlaki hapishanenin kaçınılmaz bir sonucudur. "Uysal Kız", bir insanın diğerini anlama konusundaki trajik yetersizliğini, sevginin bir güç mücadelesine dönüştüğünde ne denli yıkıcı olabileceğini ve gururun insanı nasıl mutlak bir yalnızlığa mahkûm ettiğini gösteren, Dostoyevski'nin en yoğun ve en acımasız metinlerinden biridir. Anlatıcının monoloğunun sonunda "hakikati" bir anlığına görür gibi olması ama hemen ardından yine kendi kendini aklamaya dönmesi, insan ruhunun kendini kandırma kapasitesinin korkutucu bir portresini çizer.
|