Bu fotoğrafa baktığınızda, hayatı boyunca sakin bir an bulamamış bir adamın yorgunluğunu görüyorsunuz. Dostoyevski, her şeyden önce çelişkilerle ve aşırılıklarla dolu bir insandı. Bir yanda dehası, diğer yanda onu ömür boyu kovalayan kumar borçları, sürekli bir yayınevi teslim tarihi baskısı ve şiddetli sara nöbetleri vardı.
Eserlerindeki o unutulmaz, ateşli ve çoğu zaman acı çeken karakterleri yaratırken sadece hayal gücünden değil, doğrudan kendi içindeki kaostan ve tecrübelerinden beslendi. İdam mangasının önünden alınıp Sibirya'ya sürgün edilmesi, onun hayata bakışını sonsuza dek değiştirdi. O, 'normal' bir hayat yaşamadı; en dibi de gördü, en ateşli tartışmaların merkezinde de oldu. Bu portre, tüm bu karmaşanın, tüm bu zihinsel fırtınanın bir anlığına durulmuş halidir. Onun başarısı insanın en karanlık ve en karmaşık hallerini bile korkusuzca kâğıda dökme cesaretinden gelir.
Dostoyevski'nin eserlerindeki o boğucu gerilimi ve karakterlerinin sürekli "uçurumun kenarında" dolaşmasını anlamak için, onun bir yazar olarak çalışma odasından çok, bir alacaklının kapıdan ayrılmadığı antresine bakmak gerekir. Dostoyevski, hayatının büyük bir bölümünü korkunç bir parasızlık ve kumar borcu içinde geçirdi. O, kütüphanede sessizce felsefe üreten bir düşünür değil, bir sonraki senedi ödeyebilmek için bir gecede koca bir bölümü yetiştirmek zorunda olan bir zanaatkârdı.
|
"Suç ve Ceza", "Kumarbaz" ve "Budala" gibi başyapıtların çoğu, ilham perilerinin lütfuyla değil, acımasız teslim tarihleri ve yayıncıların avanslarını ödeme zorunluluğuyla yazıldı. "Kumarbaz" romanını, başka bir romanın (Suç ve Ceza) borcunu ödeyebilmek için sadece 26 günde yazıp bitirmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden metinlerindeki o ateşli, kesik kesik ve telaşlı ritim, sadece edebi bir stil tercihi değil, aynı zamanda yazarın gerçek hayattaki mali panik halinin kâğıda dökülmüş bir yansımasıdır. Daha fazla bilgi için biyografiye erişebilirsiniz.
"Nefrete sevgiden daha fazla güvenirim çünkü nefretin sahtesi olmaz."
|