Dostoyevski'nin 1876 yılında, "Bir Yazarın Günlüğü" adlı yayınının en dokunaklı ve en unutulmaz parçalarından biri olarak kaleme aldığı "Cennetteki Noel Ağacı", yazarın en sevdiği ve en acı dolu temalardan birini, yani çocukların çektiği ıstırabı, en yoğun ve en lirik haliyle işlediği kısacık bir başyapıttır. Bu öykü, bir yandan 19. yüzyıl St. Petersburg'unun en acımasız sosyal gerçekliğini gözler önüne sererken, diğer yandan bu gerçekliğin yarattığı onarılmaz acıya teselliyi ancak uhrevi bir merhamet ve ilahi bir adalet vizyonunda bulan derin bir Hristiyan alegorisidir.
Konu
Hikâye, Noel arifesinde, dondurucu soğukta St. Petersburg sokaklarında tek başına kalmış, altı yaşlarında, kimsesiz ve isimsiz bir erkek çocuğunun trajedisine odaklanır. Çocuk, annesinin az önce soğuk ve nemli bir bodrum katında donarak öldüğü bir cehennemden, dışarıdaki sahte cennete, yani şehrin ışıl ışıl, neşeli ve bayram telaşı içindeki sokaklarına adım atar. Ancak bu parlak dünya, ona tamamen kapalıdır. O, adeta bir hayalet gibi, kimsenin görmediği, fark etmediği bir varlıktır. Karnı aç, üstü başı yırtık pırtık bir halde, büyük bir evin camından içerideki sıcak ve aydınlık manzarayı izler: Zengin çocukların etrafında dans ettiği, hediyelerle süslenmiş devasa bir Noel ağacı, kahkahalar ve lezzetli yiyecekler... O, bu mutluluğun sadece sessiz ve umutsuz bir tanığıdır.
Çocuğun bu kısa ve trajik yolculuğu, toplumun kayıtsızlığının bir dizi acımasız örneğiyle devam eder. Onu fark eden bir polis memuru, sadece oradan uzaklaşması için onu azarlar. Başka bir pencereden gördüğü kukla tiyatrosunun neşesi de ona yasaktır. Her kapı yüzüne kapanır, her sıcaklık onu dışlar. Soğuk ve karanlık tarafından yutulurken, son bir sığınak arayışıyla kendini odun yığınlarının bulunduğu bir avlunun kuytu bir köşesine atar. Burada, soğuğun ve yorgunluğun etkisiyle uykuya dalar. Bu uyku, onun dünyevi yaşamının sonudur.
Ancak öykü burada bitmez. Tam da en karanlık ve en umutsuz anda, Dostoyevski'nin anlatısı sert gerçekçilikten, rüyayı andıran uhrevi bir güzelliğe doğru mucizevi bir geçiş yapar. Çocuk, uyurken birden nazik bir ses duyar ve kendini inanılmaz derecede parlak, ışıltılı bir Noel ağacının önünde bulur. Bu, "İsa'nın Noel Ağacı"dır ve bu ağacın etrafında, tıpkı kendisi gibi soğuktan, açlıktan ve ilgisizlikten ölmüş diğer masum çocuklar vardır. Onlar artık üşümemekte, ağlamamakta ve acı çekmemektedir. Bu cennetteki kutlamada, hepsi mutlulukla uçar, birbirlerini öper ve annelerine kavuşurlar. Bu, yeryüzünde onlardan esirgenen şefkatin ve sevginin, ilahi bir adaletle onlara iade edildiği nihai teselli anıdır.
Öykü, son bir cümleyle yeniden acımasız gerçeğe döner: Ertesi sabah, odun yığınlarının arkasında küçük bir çocuğun donmuş cesedi bulunur. "Cennetteki Noel Ağacı", Dostoyevski'nin insanlığın vicdanına yönelttiği en güçlü sorulardan biridir. Eser, bir toplumun ahlaki değerinin, en savunmasız üyelerine, yani çocuklarına nasıl davrandığıyla ölçüldüğünü ve bu sınavda başarısız olan bir dünyanın sahte bayram kutlamalarının ne kadar boş ve anlamsız olduğunu sarsıcı bir dille ortaya koyar. |