Dostoyevski'nin 1859 yılında, on yıllık uzun ve zorlu Sibirya sürgününden dönüşünün hemen ardından yayımladığı "Amcanın Rüyası", yazarın edebiyat dünyasına yeniden adım atışını simgeleyen, keskin bir hiciv ve kara mizahla örülmüş bir tiyatro-roman niteliğindedir. Bu eser, Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" ya da "Karamazov Kardeşler" gibi büyük trajedilerinden farklı olarak, Gogol'vari bir üslupla, Rus taşrasının boğucu atmosferini, ahlaki çürümüşlüğünü ve sosyal statü hırsını alaycı bir dille ele alır. Romanın tüm olay örgüsü, dedikodu kazanının hiç durmadan kaynadığı, herkesin birbirinin hayatını gözetlediği ve en büyük amacın sosyal merdivende bir basamak daha yukarı tırmanmak olduğu kurgusal Mordasov kasabasında geçer.
Konu
Hikâyenin merkezinde, kasabanın gayriresmi entrika kraliçesi olan Marya Aleksandrovna Moskaleva ve onun cüretkâr planı yer alır. Marya Aleksandrovna, güzelliği ve zekâsıyla dikkat çeken ancak geçmişindeki bir aşk skandalı yüzünden itibarı zedelenmiş olan kızı Zina'yı, kasabayı tesadüfen ziyaret eden Prens K. ile evlendirmeyi kafasına koymuştur. Prens K., son derece zengin ve soylu bir aristokrat olmasına rağmen, artık akli melekelerini büyük ölçüde yitirmiş, peruk takan, makyaj yapan ve adeta yaşayan bir harabe olan yaşlı bir adamdır. O, Marya Aleksandrovna'nın gözünde bir insan değil, kızının ve dolayısıyla kendi geleceğinin sosyal ve finansal garantisi olan bir ganimettir. Bu uğurda, Prens'in zayıflıklarından ve bunaklığından faydalanarak onu manipüle etmek için her türlü oyunu oynamaktan çekinmez.
Romanın komedisi ve trajedisi, Marya Aleksandrovna'nın bu planını hayata geçirme çabaları ve kasabadaki diğer kıskanç ailelerin bu planı bozma girişimleri etrafında şekillenir. Marya, inanılmaz bir ustalıkla Prens'i Zina'ya evlenme teklif ettiğine ikna eder. Ancak tam zaferini ilan etmek üzereyken, Marya'nın entrikalarından bıkmış olan kasabanın diğer ileri gelenleri ve Zina'nın reddedilmiş talibi Pavel Aleksandroviç, karşı bir hamle yaparlar. Zaten neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemeyen zavallı Prens'i, Zina'ya yaptığı evlenme teklifinin aslında sadece tuhaf bir rüyadan ibaret olduğuna hep birlikte inandırırlar.
Bu "rüya" anı, romanın doruk noktasıdır ve ismini de bu olaydan alır. Herkesin içinde, bir önceki gün yaptığı evlenme teklifini bir rüya olarak niteleyen Prens, Marya Aleksandrovna'nın tüm planlarını yerle bir eder ve onu kasabanın dilinde rezil eder. "Amcanın Rüyası", insan ilişkilerinin, sevginin ve onurun, para ve mevki hırsı karşısında ne kadar kolayca hiçe sayılabileceğini gösteren acımasız bir komedidir. Dostoyevski, bu eseriyle, St. Petersburg'un karanlık ruhlarından bir anlığına uzaklaşarak, taşra hayatının sahte nezaketinin ardındaki acımasızlığı ve ikiyüzlülüğü, karakterlerinin karikatürize edilmiş halleri üzerinden büyük bir ustalıkla sergilemiştir.
|