Dostoyevski'nin 1867 yılında, kendi yıkıcı kumar tutkusunun ve çalkantılı aşk ilişkilerinin en yoğun olduğu bir dönemde, alacaklılarına olan borcunu ödemek için sadece yirmi altı günde hummalı bir tempoyla yazdırdığı "Kumarbaz", yazarın en kişisel, en otobiyografik ve en ateşli romanlarından biridir. Eserin her satırında, Dostoyevski'nin bizzat deneyimlediği kumar masasının baş döndürücü gerilimi, kazanmanın getirdiği anlık tanrısallık hissi ve kaybetmenin getirdiği dipsiz utanç duygusu, yakıcı bir gerçeklikle hissedilir. Roman, bu yönüyle, sadece bir karakterin analizini değil, aynı zamanda bağımlılığın psikolojisini, iradenin iflasını ve insan ruhunu ele geçiren irrasyonel güçleri anlatan bir itirafnamedir.
Konu
Romanın olayları, adıyla müsemma, kurgusal bir Alman kaplıca kasabası olan Roulettenburg'da geçer. Burası, Avrupa'nın dört bir yanından gelen aristokratların, borçluların, entrikacıların ve servet avcılarının toplandığı, ahlaki bir çürümenin ve para hırsının merkezi olan bir mikrokozmostur. Hikâyenin anlatıcısı, borç batağındaki emekli bir Rus generalinin ailesinin yanında öğretmen olarak çalışan, zeki, gururlu ve sinirli genç Aleksey İvanoviç'tir. Aleksey, iki büyük tutkunun esiridir: biri, generalin güzel, gizemli ve zalim üvey kızı Polina'ya duyduğu saplantılı aşk; diğeri ise rulet masasının hipnotize edici gücüdür. Bu iki tutku, roman boyunca birbirini besleyen ve Aleksey'i adım adım kendi yıkımına sürükleyen bir sarmal oluşturur.
Aleksey için kumar, basit bir para kazanma aracı değildir; o, bir varoluşsal isyan, bir kaderle hesaplaşma arenasıdır. Rulet masasında dönen top, onun için mantığın, sosyal hiyerarşinin ve hayatın sıkıcı nedenselliğinin bir anlığına askıya alındığı, saf iradenin ve anlık kaderin hüküm sürdüğü bir alandır. Kazanmak, ona sadece zenginlik değil, aynı zamanda güç, özgürlük ve en önemlisi, kendisini hor gören bu aristokratik dünyada bir anlığına da olsa onurunu geri kazanma hissi verir. Ancak bu his geçicidir ve onu daha da büyük riskler almaya, daha derin bir uçuruma sürükler. Polina'ya olan aşkı da benzer bir dinamik üzerine kuruludur; bu, sevgi ve nefret arasında gidip gelen, aşağılanma ve hâkimiyet kurma arzusunun iç içe geçtiği hastalıklı bir güç mücadelesidir.
Romanın en unutulmaz karakterlerinden biri ise, ölümü ve mirası dört gözle beklenen, ancak bir anda kasabaya dipdiri bir şekilde çıkagelen yaşlı ve otoriter "Büyükanne" (Antonida Vasilyevna) olur. Herkesin ondan para dilendiği bu yaşlı kadın, tüm beklentilerin aksine, rulet masasına oturur ve inanılmaz bir serveti, son derece coşkulu ve pervasız bir "Rus ruhuyla" bir gecede kaybeder. Büyükanne'nin bu eylemi, romandaki bütün finansal ve sosyal dengeleri alt üst eder ve paranın ne kadar geçici, kaderin ise ne kadar kaprisli olduğunu gözler önüne seren trajikomik bir ders niteliği taşır. "Kumarbaz", insan iradesinin en zayıf anlarını, aşkın bir bağımlılığa dönüştüğünde ne kadar yıkıcı olabileceğini ve paranın insan ilişkilerini nasıl zehirlediğini, soluk soluğa okunan, kısa ama yoğun bir başyapıtla ortaya koyar.
|