Ana Sayfa

Kütüphane

Galeri

Biyografi

İletişim




Budala

Dostoyevski'nin 1869 yılında yayımlanan ve yazarın sanatsal ve felsefi arayışının zirvelerinden biri olarak kabul edilen "Budala", onun "tam anlamıyla güzel bir insanı" tasvir etme arzusunun en cüretkâr ürünüdür. Bu eser, Dostoyevski'nin İsa'yı modern, 19. yüzyıl Rus toplumunun çürümüş atmosferi içinde yeniden hayal etme girişimidir. Romanın merkezinde, İsviçre'de sara (epilepsi) hastalığı tedavisi gördüğü bir sanatoryumdan St. Petersburg'a dönen, soyunun son temsilcisi Prens Lev Nikolayeviç Mışkin yer alır. Prens Mışkin, adının çağrıştırdığı soyluluktan çok, çocuksu saflığı, mutlak samimiyeti, derin empatisi ve insanlara karşı sonsuz şefkatiyle öne çıkan, dünyaya yabancı bir figürdür. Onun bu dünyevi hesaplardan, kibirden ve kötülükten arınmış hali, etrafındaki pragmatik ve günahkâr toplum tarafından "budalalık" olarak yaftalanır ve romanın ironik adı da buradan gelir.

Konu

Prens Mışkin, Rusya'ya adım attığı andan itibaren, kendisini tutkuların, entrikaların, para hırsının ve ahlaki karmaşanın tam ortasında bulur. Onun kaderi, iki zıt kadın karakterin yörüngesinde şekillenir: Nastasya Filippovna ve Aglaya Yepançina. Nastasya, çocukluğunda zengin bir aristokrat tarafından istismar edilmiş, bu yüzden ruhu derin yaralar almış, gururlu, isyankâr ve kendi kendini yok etmeye meyilli trajik bir güzelliktir. O, toplumun "düşmüş kadın" olarak gördüğü, ancak Prens'in masumiyetini ve acısını sezdiği bir kurbandır. Aglaya ise zengin bir generalin en küçük kızı, güzelliği ve zekâsıyla öne çıkan, toplumsal normların, saflığın ve daha dünyevi bir aşkın temsilcisidir. Prens'in trajedisi, bu iki kadın arasında bir seçim yapamamasında yatar; çünkü o, Aglaya'ya romantik bir sevgi duyarken, Nastasya'ya karşı duyduğu derin şefkat ve onu kurtarma arzusunu da aynı derecede yoğun bir şekilde hisseder. Onun sevgisi, sahiplenici bir tutkudan ziyade, merhamet ve acıma duygusuyla örülü evrensel bir şefkattir. "Budala", saf iyiliğin, tutkuların, kibrin ve para hırsının yönettiği bir dünyada yalnızca bir katalizör görevi görerek nasıl daha büyük felaketlere yol açtığını gösteren acı bir deneydir. Prens Mışkin'in samimiyeti, etrafındaki insanların ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarır; affediciliği, onların kinini körükler; fedakârlığı, kurtarmaya çalıştığı insanların yıkımını hızlandırır. O, bir ayna gibi, herkesin en karanlık ve en bencil yönlerini kendilerine yansıtır. Bu psikolojik dramın diğer önemli köşesini ise Prens'in karanlık ikizi ve ruhsal antitezi olan Parfyon Rogojin oluşturur. Rogojin, Nastasya'ya karşı duyduğu vahşi, sahiplenici ve ölümcül bir tutkunun esiridir ve Prens'in ruhani sevgisinin tam zıddını, yani bedensel ve ilkel tutkuyu temsil eder. Prens ile Rogojin arasındaki karmaşık ilişki, sevgi ile nefretin, iman ile şüphenin, Mesih ile Şeytan'ın ebedi mücadelesinin bir yansımasıdır. Romanın kaçınılmaz trajik finali, bu yoğun psikolojik gerilimin doruk noktasıdır. Nastasya, Prens'in kurtarıcı sevgisi ile Rogojin'in yok edici tutkusu arasında gidip geldikten sonra, kendi yıkımını adeta arzulayarak Rogojin'i seçer. Bu seçim, onun Rogojin tarafından vahşice öldürülmesiyle sonuçlanır. Romanın son ve en unutulmaz sahnesinde, Prens Mışkin, sevdiği kadının cansız bedeninin başında, katili Rogojin ile birlikte bir gece geçirir. Bu korkunç deneyim, Prens'in zaten hassas olan zihnini tamamen paramparça eder ve onu tekrar tedavisi olmayan bir "budalalık" durumuna, yani bitkisel bir hayata geri döndürür. Nihayetinde "Budala", Mesih'vari bir figürün modern dünyaya gelişinin ve bu dünya tarafından anlaşılamayarak, kabul edilemeyerek yok edilişinin hikâyesidir. Dostoyevski, bu eseriyle insanlığın saf iyiliği kaldırıp kaldıramayacağı ve böyle bir iyiliğin yozlaşmış bir dünyada hayatta kalma şansının olup olmadığı gibi rahatsız edici ve cevapsız sorular sorar.

Göz Atmak İsteyebileceğiniz Kitaplar

Stepanchikovo

The Injured

Yeraltından Notlar

Timsah

Suç ve Ceza




Dostoyevski Hakkında Her Şey...

2025 | Miraç Furkan Değirmenciler | Tüm Hakları Saklıdır