Dostoyevski'nin 1864 yılında yayımladığı ve edebi kariyerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen "Yeraltından Notlar", yazarın büyük felsefi romanlar dönemini başlatan, modern insan ruhunun en karanlık ve en çelişkili dehlizlerine inen sarsıcı bir eserdir. Bu kısa roman, sadece bir karakterin itirafları değil, aynı zamanda 19. yüzyıl Rusya'sını etkisi altına alan Batılı rasyonalizm, bilimsel determinizm ve ütopik sosyalizm fikirlerine karşı yöneltilmiş güçlü bir felsefi isyandır. Eser, birbirinden keskin bir şekilde ayrılan iki bölümden oluşur ve okuyucuyu, St. Petersburg'un yeraltındaki mecazi ve gerçek bir "in"e çekilmiş, isimsiz bir anti-kahramanın hezeyanlı zihnine hapseder.
Konu
Romanın ilk bölümü olan "Yeraltı", kahramanın kırk yaşında kaleme aldığı kesintisiz, ateşli ve paradokslarla dolu bir monologdur. Bu bölümde olay örgüsü yoktur; sadece bir zihnin patolojik bir öz-bilinçle kendini teşhir edişi vardır. "Yeraltı Adamı", kendisini hasta, kinci ve itici bir adam olarak tanımlar, ancak bu durumdan hem nefret eder hem de hastalıklı bir zevk alır. Onun bütün isyanı, insanın doğası gereği mantıklı olduğu ve her zaman kendi çıkarına olanı seçeceği fikrine karşıdır. O, Çernişevski gibi düşünürlerin savunduğu, aklın ve bilimin rehberliğinde kurulacak mükemmel bir toplum idealini, yani "Kristal Saray"ı, şiddetle reddeder. Ona göre insan, "piyano tuşu" ya da "org cıvatası" değildir. İnsanın en temel arzusu, kendisine en avantajlı görünen şey bile olsa, kendi özgür iradesiyle hareket etme hakkıdır. Bu yüzden, "iki kere iki dört eder"in sarsılmaz mantığına karşı, "iki kere iki beş eder"in kaprisli ve anlamsız özgürlüğünü savunur. Bu, acı çekmek, kendine zarar vermek anlamına gelse bile, insan olmanın özü budur.
Bu felsefi isyanın somut ve acı dolu bir örneği ise romanın ikinci bölümü olan "Sulu Sepken Dolayısıyla"da sunulur. Yeraltı Adamı, okuyucuyu on altı yıl öncesine, yirmili yaşlarındaki bir anısına götürür. Bu bölümde, onun teoride savunduğu kin, aşağılanma arzusu ve özgür irade saplantısının pratikte ne kadar acınası ve yıkıcı sonuçlar doğurduğuna tanık oluruz. Eski okul arkadaşlarının verdiği bir veda yemeğine kendini zorla davet ettirmesi, orada maruz kaldığı aşağılanma ve sonrasında bu utancını başkasından çıkarma çabası, onun sosyal beceriksizliğinin ve derin yalnızlığının bir portresini çizer. Bu utanç dolu gecenin sonunda yolu, genç bir kötü biri olan Liza'nın yanına düşer.
Yeraltı Adamı'nın Liza ile olan ilişkisi, romanın ahlaki ve psikolojik merkezini oluşturur. Başlangıçta, Liza'nın karşısında bir kurtarıcı, bir ahlak hocası rolü oynar; ona aile sevgisinin ve onurlu bir hayatın güzelliklerini anlatan dokunaklı ve sahte bir nutuk çeker. Ancak Liza, onun bu sözlerinden gerçekten etkilenip, saf bir umutla yardım istemek için evine geldiğinde, Yeraltı Adamı'nın içindeki şeytan uyanır. Birinin kendisine gerçekten acıması, ona saf bir şefkat göstermesi, onun kibrini ve kendine ördüğü yeraltı duvarlarını tehdit eder. Bu yüzden, Liza'ya en acımasız ve en aşağılayıcı şekilde saldırır, onun umutlarını yerle bir eder ve eline para tutuşturarak onu bir kötü biri olduğu gerçeğine geri iter. Bu eylem, onun felsefesinin nihai zaferidir: Gerçek bir insanî bağ kurma fırsatı eline geçtiğinde, o özgür iradesiyle acı çektirmeyi ve kendini daha da derin bir sefalete mahkûm etmeyi seçmiştir. "Yeraltından Notlar", modern insanın yabancılaşmasını, aklın tiranlığına karşı ruhun isyanını ve özgürlüğün en karanlık potansiyellerini ortaya koyan, kendisinden sonraki bütün varoluşçu felsefeyi derinden etkilemiş bir başyapıttır.
|