Dostoyevski'nin 1865 yılında, "Yeraltından Notlar" ile "Suç ve Ceza" gibi iki devasa eserin arasında kaleme aldığı "Timsah", yazarın en tuhaf, en absürt ve en keskin satirik öykülerinden biridir. Eser, Dostoyevski'nin Gogol'vari grotesk mizah anlayışını en uç noktaya taşıdığı, gerçeküstü bir olay üzerinden 19. yüzyıl Rus toplumunun bürokrasisini, Batı hayranı liberalizmini ve ekonomik materyalizmini acımasızca tiye aldığı bir alegoridir. Öykü, gerçekliğin sınırlarını zorlayan merkezî bir olay etrafında şekillenir ve bu olay karşısında karakterlerin verdiği tepkiler, dönemin toplumsal ve ahlaki çürümesini gözler önüne serer.
Konu
Hikâye, orta halli bir memur olan İvan Matveyiç'in, karısı Yelena İvanovna ve anlatıcı olan en yakın arkadaşıyla birlikte St. Petersburg'daki bir pasajda sergilenen dev bir timsahı, Karlchen'i, görmeye gitmesiyle başlar. İvan Matveyiç, kibirli, ilerici fikirlere sahip olduğunu düşünen ve Avrupa'ya bir gezi planlayan tipik bir 19. yüzyıl Rus entelektüelidir. Timsahın sahibi olan Alman girişimciye ukalaca sorular sorarken, hayvana fazla yaklaşır ve beklenmedik bir şekilde timsah tarafından bütün olarak yutulur. Bu şok edici ve imkânsız olayın ardından yaşananlar, öykünün absürt komedisini oluşturur. İvan Matveyiç, timsahın midesinde ölmemiştir; aksine, son derece rahat bir şekilde içeriden konuşmaya ve durumdan kendine pay çıkarmaya başlar.
Bu andan itibaren öykü, bir kurtarma operasyonundan çok, farklı çıkarların çatıştığı bir tartışma platformuna dönüşür. Alman sahibi, en değerli mülkü olan timsahın karnının yarılması fikrine, ekonomik kayıp yaşayacağı gerekçesiyle şiddetle karşı çıkar. Ona göre, özel mülkiyetin kutsallığı, bir insanın hayatından daha önemlidir. İvan Matveyiç'in karısı Yelena İvanovna, kocasının bu korkunç durumundan çok, olayın yaratacağı sosyal skandal ve boşanma prosedürleriyle ilgilenir. Anlatıcı arkadaşı ise bürokratik prosedürler ve sosyal normlar arasında sıkışıp kalmış, ne yapacağını bilemeyen pasif bir figürdür. Kimse, basit bir insani refleksle, timsahın içindeki adamı kurtarmayı öncelik haline getirmez.
Öykünün en keskin hicvi ise bizzat İvan Matveyiç'in kendisinden gelir. Timsahın içindeki bu eşsiz konumunu, kariyerinde bir sıçrama tahtası olarak görür. Artık kimsenin ona ulaşamayacağı bu "yeraltı"ndan, yeni ve parlak sosyal teoriler üreteceğini, bir filozof, bir hatip olacağını ve evinin salonunu timsahın midesine taşıyarak buradan insanlığa sesleneceğini ilan eder. Onun bu durumu, dönemin Rus aydınlarının gerçek hayattan kopuk, soyut ve pratik karşılığı olmayan fikirlerini ve kendi kendine önem atfetme budalalığını sembolize eder. Dostoyevski'nin yarım bıraktığı bu eser, insan hayatının ekonomik prensipler karşısında nasıl değersizleştiğini, bürokrasinin en temel insani duyguları nasıl felç ettiğini ve entelektüel kibrin en absürt durumlarda bile kendini nasıl gösterebildiğini anlatan, unutulmaz ve rahatsız edici bir komedidir.
|