Ana Sayfa

Kütüphane

Galeri

Biyografi

İletişim




Bobok

Dostoyevski'nin 1873 yılında, "Bir Yazarın Günlüğü" adlı yayını içinde yayımladığı kısa öykü "Bobok", yazarın en grotesk, en makabre ve felsefi olarak en rahatsız edici metinlerinden biridir. Eser, gerçeküstü ve absürt bir kurgu üzerinden, 19. yüzyıl Rus toplumunun ahlaki çürümesini ve manevi boşluğunu, kelimenin tam anlamıyla mezardan gelen bir sesle ifşa eden karanlık bir hicivdir. Bu kısa öykü, Dostoyevski'nin nihilizm, inançsızlık ve utanma duygusunun kaybı gibi temaları, en yoğun ve en sembolik haliyle işlediği bir minyatür başyapıt niteliği taşır.

Konu

Öykü, adını öğrenemediğimiz, başarısız ve alaycı bir yazar olan İvan İvanoviç'in ağzından anlatılır. Bu anlatıcı, katıldığı bir cenaze töreninin ardından, zihnindeki ahlaki ve varoluşsal karmaşayla boğuşarak bir mezarlıkta gezinmeye başlar. Kendini yorgun ve dünyadan bıkkın hissederken bir mezar taşının üzerine oturur ve bir süre sonra, mezarların altından gelen fısıltıları, konuşmaları ve hatta kahkahaları duymaya başlar. Başlangıçta aklını yitirdiğini düşünse de, çok geçmeden ölülerin, gömüldükten sonra kısa bir süreliğine bilinçlerini koruduklarını ve kendi aralarında sohbet ettiklerini fark eder. Bu andan itibaren öykü, okuyucuyu yeryüzündeki toplumun mezar altındaki bir yansımasına, yani ölüler arasındaki sosyal hayata davet eder. Ancak bu ölüler, ne ilahi bir huzura ermiş ne de cehennem azabıyla yüzleşmişlerdir; aksine, hayattayken sahip oldukları tüm küçük hesapları, kibirleri, sosyal statü takıntılarını ve ahlaksızlıklarını mezara da taşımışlardır. Bir general, bir dükkân sahibi, bir mühendis ve yüksek sosyeteden bir hanımefendi, hâlâ birbirleriyle rütbeleri, skandalları ve dedikoduları üzerinden iletişim kurmaktadır. Ölüm, onlara ne bilgelik ne de bir arınma getirmiştir; sadece bedensel çürüme sürecinde son bir bilinç parıltısı bahşetmiştir. Öykünün felsefi ve ahlaki dehşeti, bu ölüler arasında yeni gömülmüş, hayattayken sefih bir ahlaksız olan Platon Nikolayeviç'in ortaya attığı fikirle doruk noktasına ulaşır. Platon, mademki artık ölüler ve kaybedecek bir şeyleri kalmamış, o halde hayattayken onları bağlayan son ahlak kırıntısını ve utanma duygusunu da tamamen bir kenara bırakmalarını önerir. "Kendimizi tamamen çıplak bırakalım!" diye haykırır. Bu öneri, ölüler arasında büyük bir coşkuyla karşılanır. Herkes, en karanlık, en utanç verici sırlarını, en sapkın fantezilerini birbirine anlatmaya karar verir. Bu, nihilizmin en mutlak zaferidir: ahlakın olmadığı bir yerde, geriye sadece anlamsız ve çürüyen bir bilinç kalmıştır. Bu ahlaksız eğlencenin ortasında, bir karakter aniden anlamsız bir kelime olan "bobok"u mırıldanmaya başlar. Bu kelime, bilincin nihai olarak sönümlenmesini, her şeyin mutlak bir hiçliğe dönüşmesini simgeleyen, çürümenin son sesidir. Anlatıcı, bu dehşet verici sahneye daha fazla dayanamayarak mezarlıktan kaçar. Ancak artık bilmektedir ki, yeryüzündeki yaşayan toplum da tıpkı mezardaki ölüler gibi, manevi olarak çürümekte ve utanma duygusunu yitirerek kendi "bobok"una doğru ilerlemektedir. "Bobok", Dostoyevski'nin inancın olmadığı bir dünyanın, yaşayan bir mezarlıktan farksız olacağına dair en keskin ve en korkutucu uyarısıdır.

Göz Atmak İsteyebileceğiniz Kitaplar

Stepanchikovo

The Injured

Nine Letters

Ev Sahibesi

Faint Hearth




Dostoyevski Hakkında Her Şey...

2025 | Miraç Furkan Değirmenciler | Tüm Hakları Saklıdır